16 Kasım 2010 Salı

bir anda


Kötü bir kabustan uyanır gibi
Burnunu tıkayıp daldığın sudan çıkar gibi
Bir anda nefes almak!

Uzun bir susuzluğun ardından boğazından geçen ilk yudum gibi
Tatsız bir gripten sonra isteyerek yuttuğun ilk lokma gibi
Tat almak!

Yıllardan sonra gittiğin keyifli bir konserdeki gibi
Sözlerini unutmuş olduğun o sevdiğin parçayı hatırladığın gibi
Melodi duymak!

Yaşadığın şehri yeniden keşfetmek ister gibi
Ayakkabılarını eskitircesine dolaşmak ister gibi
Kendini sokağa atmak!

Hayat…
Güzelleşiveriyor bir anda
İnsanı şaşırtarak

14 Kasım 2010 Pazar

vazgeçiş//hakediş

Nasıl her karar bir vazgeçişse,
Aşk da hem bir hakediş hem bir vazgeçiştir

Aşık olan vazgeçmiştir özgürlüğünden.
Esiri olmuştur aşkının.
Gidebileceği hiçbir yer yoktur
sevdiğinden gayrı.
Zaten gitmek istemez de.
Onun yeri, sevdiğinin yanıdır.
Burada güvendedir.

"benim yerim burası"
aynı zamanda
"buradan başka yerim yok"
demektir elbet

dedik ya;
aşk gönüllü esarettir
ve
aşk gönüllü feragattir
çekip gitme özgürlüğünden

tüm bunların karşılığında
hakediştir
aşk

---
cesaretiniz yoksa vazgeçmeye
yeltenmeyin hiç haketmeye...

13 Kasım 2010 Cumartesi

yön


Neresidir gitmek istediğim yön?
Hangisi benim yolum?
Bana parmaklarınızla işaret ettiğiniz yer mi?
Burnumun diki mi yoksa?
Ya da
kimsenin istemediği yere mi gitmek isterim
inadına...

bilirim ben neresidir benim mabedim
ruhumun olduğu yerdir
bırakmıştım onu bir süre önce
orada, bir başına, yalnız şimdi
beni bekler
evet, orasıdır benim sığınağım
benim yerim
ruhumun yanıbaşıdır

tutup çekerler mi kolumdan
önüme dizilir mi taşlar
yoksa
önümde mi eğilir dağlar
gelmek istesem
ey ruhum?

Al beni yanına
ben de kaldım buralarda bir başıma
al beni yanına ki
kavuşayım benliğime
buluşayım cevaplarımla

ruhum, kalbim, aklım
bir arada
ancak o zaman "bir"im ben
ancak o zaman bir daha sormam
hangisidir benim yolum?

12 Kasım 2010 Cuma

kayıp

Bazen olur böyle. Insan herşeyi ardında bırakıp çekip gitmek ister uzaklara. Sıkılmıştır kendisinden, kafasındaki düşüncelerden ama yine tek çare kendindedir, bilir. O yüzden alıp kendini yanına, basıp gitmek ister. Gitmek, kaçmak değildir oysa. Gitmek, o düşünceleri ardında bırakmak değildir asla. O zehir bir defa girdi mi kanına, nereye gitsen taşırsın onu yanında. Vücuduna yerleşmiş bir virüs gibi içinde taşırsın onu daima. Omuzuna konmuş bir kelebek de olabilir bu halbuki. Kelebek o kadar ağır gelir ki, ne güzelliğini fark edebilirsin ne kıymetini bilebilirsin. Bir an önce uçup gitsin istersin, hafifleterek omzunu. Öyle söyledikleri gibi her zaman "sen" değilsindir yükünü hafifletecek olan, bütün çözümler de "sen"de değildir, olamaz ki. Bu sözler insana en karamsar anında güç vermesi için söylenmiştir eskiden beri. Halbuki ne gerek vardır ki buna, insan aslında o kadar iyimserdir ki, herşeyini kaybetse kaybedemediği tek şey umududur. Gitmeyi de bu yüzden ister zaten insan, biraz güneş açsın ve içindeki umutları yeşertsin diye. Ama tüm çözümler "sen"de olmadığı gibi, tüm çözümler güneşte toplanmaz. Güneş sadece içini ısıtır insanın, bir süre sonra da çekip gider usulca. Nasıl karanlığa karşı koyacağız o zaman? Çekip gittiğimiz yerde de yok mu karanlık? Hiç kararmayan bir yer var mı dünyada? Sanmam. Gece olunca elbet hepimizin dünyası kararır, tıpkı gün gelince hepimizin çekip gitmek istediği gibi.


Kalmakla gitmek arasında kalmış gibi görünse de, ne kalmak fayda edecektir ne de gitmek, bunu çok iyi bilir. Bir şey yapmış olmak için gider belki. Belki de nedensiz. Belki de sıkılmıştır nedenleri niçinleri nasılları düşünmekten. Hatta belkilerden bile sıkılmıştır. Planlardan, hayallerden, gerçeklerden, olabileceklerden, hiç olamayacaklardan, pişmanlıklardan ya da ileride yapılacak hatalardan, hatta bu hataların olası sonuçlarından. Hepsinden, herşeyden, tümünden...


Kızacak birilerini aramak kabullenmeden bir önceki adımdır. Kızmanın anlamsız olduğunu görmek ve çekip gitme arzusu ise kabullenme aşamasını takip eder. Peki sırada ne var? Gidemeyen insan ne yapar? Alışır mı? Bekler mi? Harekete mi geçer? Susup oturur mu? Tekrar sinirlenir mi acaba, tekrar bir suçlu arar mı etrafında? Ya da tekrar başa dönebilir mi...en başa? Herşeyi farklı yaptığı bir senaryo oynamak için... Bu senaryonun daha iyi biteceğinden emin midir peki? Belki de en iyisi mevcut senaryoyu sonuna kadar okumak, oyundaki herkesi mutlu edecek rolu bulup, başını öne eğip rolünü oynamaktır. Böylece tüm seyirciler kendilerini "mutlu son"da , oyuncular ise "beklenen son"da bulurlar. Kendini hiçbir yerde bulamayan ise kaybolmuş bir "ben"dir.