21 Kasım 2015 Cumartesi

Yenilenme

İşte geldi
Yeniden geldi
İçimdeki yazma aşkı…
Hoş geldin aşk!
Keşke vakit olsaydı
Keşke uzatabilseydim günleri
Şimdilik beynime kazımaya çalışıyorum içimden akanları…
Kızgın bir volkan gibi fışkırıyor dışarı
Gündelik hayattan uzaklaştığım her saniye
İçimde kıpırdanmaya başlıyor düşünceler
Haydi, haydi diye ittiriyor, aralamaya çalışıyor kapıyı
Aç, aç… Ben geldim!

**
Az kaldı, sabret
Gün gelecek kavuşacağım bembeyaz sayfalara
Ama o güne dek
Yani şimdilik
Hayal etmeye devam
Çünkü

Hayal kurmak serbest..!


15 Mayıs 2015 Cuma

Dostluk

Murathan Mungan’ın şiirlerini defalarca okumuşumdur. Hele ki Yalnız Bir Opera, hele ki Bilardo Topları neredeyse satır satır ezberimde…

Dünkü yazımın ardından tekrar okudum bu şiiri.

Fark ederek yaşamayı, anın kıymetini bilmeyi ne kadar da güzel ifade etmiş. Hayatı sonsuz zannedip kendimizi bir başka aşka, bir başka dosta, bir başka ana ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor.
Gelecekte sandığımız “o gün” aslında belki de “bugün”.

UZUN YOLLARI DA GÖZE ALABİLEN BİR DOSTLUK

ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, 
arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz? 
akşamüstünün bir saatinde, 
yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, 
omzumuza dolanan bir kolun, 
başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun, 
belimizi kavrayan bir elin, 
uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında 
tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor, 
biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? 
yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp 
kendimizi hep ilerde 
bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına 
bir yenisine ertelerken 
hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? 
karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürerken bir gün 
geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz? 
hayat her zaman cömert davranmaz bize, 
tersine çoğu kez zalimdir. 
her zaman aynı fırsatları sunmaz, 
toyluk zamanlarını ödetir. 
hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, 
eskitmeden yıprattığımız dostlukların, 
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla 
yapayalnız kalırız bir gün 
bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz, 
ya da olanlar olması gerekenler değildir. 
yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz, 
gün gelir hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir... 
kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki 
olağanüstü anıları ve olağanüstü kişileri yakalamak. 
bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa; 
hani şu karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarında rastladığımız, 
omzumuzun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boş verip 
'nasıl olsa ileride bir gün tekrar karşıma çıkar' dediğinizdir. 
oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir o; 
boş yere bu sokaklarda aranırsınız...

***

Benim de trafik ışıklarında rastlayıp, omzumun üzerinden şöyle bakıp da geçtiğim bir insan vardı. Onca sene sonra bir gün “o gün bugün” diyerek durdurdum onu. İyi ki yapmışım.

O dost bir gün bu zalim şehri terk etse bile
Yıldızı asla gömülmeyecek maziye…



14 Mayıs 2015 Perşembe

TBT ve Nostalji Aşkı

Instagram’da yeni bir moda var; adı “tbt” yani “Throw Back Thursday”

Her Perşembe günü geçmişten bir fotoğraf paylaşılıp eski günler yad ediliyor; o zamanlar şöyle güzeldi, böyle harikaydı şeklinde geçmişe öykünülüyor.



Bir zamandır içimdeki -özellikle doğum yaptıktan sonra coşmuş olan- nostalji aşkını düşünüyordum. Tbt modasını görünce bu konuda yalnız olmadığımı anladım.

Doğumdan sonraki ilk üç ayı oldukça zor geçirdim. Bebeğim önce emme problemi yaşadı, sonra gazı başladı, ardından kolik geldi, arkasından uyuyamamaya başladı derken hem fiziksel hem psikolojik olarak çöküş yaşadım. 55 gün boyunca gece gündüz demeden saat başı emzirmeler, emmediği vakitlerde uyumadığından yine gece gündüz demeden sürekli kucakta gezdirmeler beni epey hırpaladı.

Bebeğimin keyfini çıkarmayı bırakın, ciddi anlamda mutsuz bir insan oldum. O kadar ki, bebeğimi evdekilere bırakıp çok uzaklara kaçmak istediğim bile oldu. (Şu an işe başlayıp ondan ayrılacağım günü düşündükçe mutsuz oluyorum, o ayrı J)

Hepsi unutuluyor diyorlar ama o kadar emin değilim. Hayatımın en zor günleriydi.



Tüm bunlara rağmen, geçen gün telefonu elime alıp o zamanlardaki fotoğraflara bakarken kendimi “ah ne güzel günlerdi” derken yakaladım!

İnsan beyni çok ilginç çalışıyor. Ben kendimce bunun yaşamsal içgüdülerle (survival instinct) ilgili olduğuna kanaat getirdim. İnsan beyni bir şekilde kötü anıları siliyor ve böylece geçmişe baktığınızda genel olarak güzel anları anımsıyorsunuz. Tabii ki büyük travmaları hariç tutuyorum. Benim 55 günlük deneyimim de bir travma olduğundan hayatım boyunca unutabileceğimi sanmıyorum. Yine de ilginçtir ki şu an hafızamda o günlerin hafifletilmiş bir versiyonunu yaşatıyorum. Her ne kadar önüne geçmeye çalışsam da, bunu beynim yapıyor.

Dolayısıyla tbt modasını görünce nostalji aşkının bana özel bir şey olmadığını fark ettim. Bana sorarsanız biz anılarımızı olduklarından daha mutlu anımsıyoruz.

Bu bana şunu düşündürüyor. Acaba farkına varmadan mı yaşıyoruz? Belki de yaşarken mutlu olduğumuzun farkına varmıyor, ancak olayların dışına çıkıp baktığımızda aslına mutlu olmuş olduğumuzu anlıyoruz. Mindfulness dediğimiz kavram burada devreye giriyor. Her anı farkına vararak yaşamak…Her anın kıymetini bilmek… Ve böylece anlarımızın gerçekten de anılarımız kadar güzel olmasını sağlayabilmek!



Bunu yapabilirsek “Ah nerede o eski bayramlar” yerine “Bu bayram çok güzel geçiyor” diyebileceğimiz, “Gençlik günlerimiz çok güzeldi, bizden geçti artık” yerine “Yaş almak da çok keyifli” diyebileceğimiz günler yakındır diye düşünüyorum.

Şu an kafanızı kaldırın ve düşünün. Şükredin. Fark edin. Biliyorum bir sürü derdiniz var, biliyorum hayat çok stresli, ama bir düşünsenize; muhtemelen ileride bir gün o yazıyı okuduğum gün aslında ne kadar güzel bir günmüş diyeceksiniz. Siz iyisi mi bu anın kıymetini bilin. J


Sevgiyle… 


10 Nisan 2015 Cuma

Bi acaip

Bi acaibim
Sen doğdun doğalı, miniğim
Hayatın en büyük mucizesi, kollarımda yatıyor şimdi
Minik bir bebek… Büyük bir sorumluluk, büyük bir aşk, büyük bir değişim!
Beraber büyüyoruz seninle
Ben de seninle büyüyor, gelişiyor, değişiyor, öğreniyorum
Ne demişler
Bir çocuk doğar, bir anne doğar
Ben de yeni doğdum bir tanem
Seninle beraber yepyeni bir dünyaya gözlerimi açtım
İkimiz de yaşam mücadelesi veriyoruz şimdi seninle
Tek ihtiyacımız olan bol sevgi
Ve tabii ki zaman

***

İkimiz de sürekli bir çelişki içindeyiz
Emsem mi, oynasam mı, gaz mı çıkarsam, yoksa uyusam mı?
Benim derdim nedir Allah aşkına?
Annecim kafam çok karışık!
Off dışarıda hayat ne zormuş!
Dediğini duyar gibiyim
İnan ki kuzucuğum, ben de en az senin kadar karışığım
Annelik zor zanaat
Hiçbir zaman doğru ya da hakkını vererek yaptığından emin olamıyor insan
Çok mu katıyım yoksa çok mu duygusal?
Abartıyor muyum yoksa ilgisiz miyim?
Ona yeterli vakit ayırıyorum, peki kendime?
Bu sefer de kendime çok ayırdım, bebeğim ilgisiz mi kaldı?
Uyumadım, yorgunum
Uyudum, pişmanım

***

Hepsinden öte, biz kız çocuklarına yıllardır öğretilenler var
Binlerce kez duya duya beynimize kazınmış adeta
Annelik bize anlatıldığı gibi olmak zorundaymış gibi hissediyor
Olmayınca kendimizi suçluyoruz
Neymiş?
Annelik içgüdüsel-miş
Kucağına aldığın an anne olursun-muş
Çok çekersin ama hiç canın acımaz-mış
Ah miniğim, bir bilsen!
Meğer
Annelik içgüdüsel değilmiş, zamanla öğrenilirmiş
Kucağına aldığın an değil, yaşadıkça anne olunurmuş
Çok çekilir ve basbayağı canın acırmış!

Bunları söylemek hiç de ayıp değilmiş
Çünkü bize anlatılanlar masalken, bunlar gerçeklermiş!

***

Ama hepsine değer miymiş?
Değermiş dostlar
İşte onu doğru demişler
Canından bir parçaymış evlat
Cennet kokuluymuş
Hayatın en büyük mucizesi, evrenin en büyük hediyesiymiş