Küçüklüğümden
beri insanların hayatları ilgimi çekmiştir. Magazin boyutundan ziyade nasıl bir
hayatları var, neyi neden yapıyorlar gibi konuları merak eder ve
anlamlandırmaya çalışırım. Takdir edersiniz ki bu çoğu zaman boş bir çaba oluyor.
Neden belli şekillerde davrandığımızın altında öyle karmaşık bir sistem var ki,
başkalarını bırakın kendimiz için bile bu soruları doğru cevaplayabildiğimizden
emin değilim.
Yine de
merak işte… O kadar güçlü bir duygu ki insan önüne geçemiyor.
Çocukken içini açıp bir daha birleştiremediğimiz radyolar gibi. Doğru sebepleri
bulamayacağımı bilsem de elimde değil, sorgulamak zorundayım.
Sosyal medya
sayesinde bu oyunu eskisine göre çok daha kolay oynayabiliyorum; çünkü özel
hayatını binlerce kişiye açmaya hevesli pek çok insan var.
Asıl
şaşırtıcı olan ise, bu hayatları çılgınlık derecesinde yakından takip eden bir
o kadar daha insan olması.
Erken doğum
riski nedeniyle zorunlu yatak istirahati verildiğinden vaktim boldu. Şu takipçi
listemi biraz değiştireyim de havam değişsin derken kendimi İnstagram annelerinin dünyasında buldum.
Aman tanrım! Ben neler kaçırıyormuşum!
10.000-20.000
arası takipçisi olan ve bir fotoğrafı 500-1000 arasında like alan hesaplardan bahsediyorum. İnanılır gibi değil.
Bunun neresi
şaşırtıcı diyebilirsiniz. 1000’den fazla like
alan binlerce hesap var. Var tabii ki… Fakat hiçbiri o kadar beğeniyi kendi
yavrusunun yoğurt yeme fotoğrafıyla almıyor!
O gün
bugündür kendime sorup duruyorum. Bir insan neden hiç tanımadığı bir insanın
bebeğinin yoğurt yeme fotoğrafını beğenir? Ve tam 999 kişi daha bunu yapar?
Bir akım
falan olmalı… Ya da sahte hesap… İlk etapta aklıma başka mantıklı açıklama gelmiyor.
Sonra
fotoğraflara yapılan yorumlara bakıyorum. Bunlar sahte hesap olamaz.
“Merhaba X
Hanım, ne kadar zarif ve güzelsiniz. Doğum kilolarınızı nasıl verdiniz? Bende
10 kilo kaldı. Vallahi bravo!”
“Merhaba X
Hanım, çocuğunuzun hayranıyım. En büyük zevkim akşamları instagram’a girip onun
fotoğraf ve video’larını izlemek. Hatta oğlum da ona bayılıyor.”
“Çocuğunuzun
üzerindeki kaban nereden acaba?”
“Ayakkabılarınız
ve çantanız ne kadar uyumlu. Nereden aldınız acaba?”
“Arka planda
duran tabak ne kadar şeker. Nereden aldınız acaba?” (Arka planda duruyor dediği tabağı fark edebilmem için fotoğrafı uzun bir
süre daha incelemem gerekti. Ne göz varmış arkadaş…)
Emin olabilirsiniz
bunlar gerçek yorumlar.
Dahası da var.
“Sizce
çocuğuma uyku eğitimi vermeli miyim?”
“Sizce
çocuğumu kundaklamalı mıyım?”
Hoppalaaaa…
Aklım
almadı. İnat ettim, daha çok anne takip ettim, daha çok yorum okudum.
Bunları düşünürken
televizyonda bir reklama rastladım. Mustafa Sandal son derece lüks bir arabaya
biniyor, yeşillikler içinde kaymak gibi bir yolda arabasını sürüyor ve ihtişamlı
bir villanın önüne park ediyor. Arabadan çıkıyor, bahçede onu bekleyen dünya
güzeli karısını öpüyor. Sonunda bir konut projesinin reklamı olduğunu anlıyoruz.
Biz bu
reklamları severek izliyoruz; çünkü bize sadece o konutu değil, o hayatı vadediyorlar.
Ve bizler o hayata sahip olma fikrine bayılıyoruz.
Benzer şekilde
izlenme rekorları kıran birkaç diziyi düşünelim. İkinci Bahar, Asmalı Konak,
Yaprak Dökümü, Öyle Bir Geçer Zaman Ki… Tümünün senaryosu birbirine sımsıkı
bağlı güçlü bir aile teması üzerine kurulu. Ali Haydar Usta, Seymen Ağa, Ali
Rıza Bey, Cemile Hanım… Hepsinin yegâne çabası ailelerini bir arada tutmak.
Çoğumuzun ailesi
birbirine yamuk yapanlarla dolu olsa da, toplumumuzun en önemli değerlerinden
biri aile. Bu dizileri de -tıpkı reklamda olduğu gibi- bize sahip olmak
istediğimiz hayatı sundukları için severek izliyoruz.
1000 like’ın
sebebi de burada yatıyor belki.
2 göz evlerimizde,
bir yandan bütün gece uyumamış bebeğimizi pışpışlayıp bir yandan yorgunluktan
zor kalkan kollarımızla saçlarımızı toplamaya çalışırken, bir odada dağ
gibi ütümüz, öteki odada fişe takılı süpürgemiz bekleyedursun, internet başına geçip
hayal ettiğimiz hayatı yaşayan anneleri görmek bize iyi geliyor.
Biz böyle bir
rutin içindeyken İnstagram annemiz mükemmel bebeğini saat 8’de uykusundan
uyandırıyor, uzun bir duş aldıktan sonra hashtag’te belirttiği bakım kremini
sürüyor, saçlarına maşa yapıyor, skinny pantolon üzerine tuniğini giyiyor, bir
koluna uzun şık çizmeleriyle uyumlu çantasını, diğer koluna üzerindeki tunikle bir
örnek giyinmiş kızını takıyor, asansörde bir selfie çektikten sonra bir poz da
arabasının direksiyonunda veriyor.
Sonra gelsin
like’lar, gelsin yorumlar
“Duş almaya
nasıl vakit buluyorsunuz?”
“Maşayı evde
kendiniz mi yapıyorsunuz yoksa kuaföre mi gidiyorsunuz?”
“Kızınızla
uyumlu kazağınıza bayıldım. Nereden acaba?”
“Çok zarif
ve güzelsiniz. Size hayranım. Bir yandan çocuk bir yandan bu kadar bakım, bravo
vallahi”
Gördüğüm en
bomba yorum da şu oldu: “Arabanızın markası ne acaba?”
Sahip olmak
istediğimiz değerleri ve hayat kırıntılarını taşıyan her şeyi izlemeyi seviyoruz.
Bir parça hayalperestlik, bir parça iyimserlik, bir parça imrenme, bir parça
hırs…
Tüm bu
duyguları bir arada yöneten biz kadınların dünyası inanın ki çok karışık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder