15 Mayıs 2015 Cuma

Dostluk

Murathan Mungan’ın şiirlerini defalarca okumuşumdur. Hele ki Yalnız Bir Opera, hele ki Bilardo Topları neredeyse satır satır ezberimde…

Dünkü yazımın ardından tekrar okudum bu şiiri.

Fark ederek yaşamayı, anın kıymetini bilmeyi ne kadar da güzel ifade etmiş. Hayatı sonsuz zannedip kendimizi bir başka aşka, bir başka dosta, bir başka ana ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor.
Gelecekte sandığımız “o gün” aslında belki de “bugün”.

UZUN YOLLARI DA GÖZE ALABİLEN BİR DOSTLUK

ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, 
arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz? 
akşamüstünün bir saatinde, 
yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, 
omzumuza dolanan bir kolun, 
başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun, 
belimizi kavrayan bir elin, 
uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında 
tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor, 
biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? 
yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp 
kendimizi hep ilerde 
bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına 
bir yenisine ertelerken 
hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? 
karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürerken bir gün 
geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz? 
hayat her zaman cömert davranmaz bize, 
tersine çoğu kez zalimdir. 
her zaman aynı fırsatları sunmaz, 
toyluk zamanlarını ödetir. 
hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, 
eskitmeden yıprattığımız dostlukların, 
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla 
yapayalnız kalırız bir gün 
bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz, 
ya da olanlar olması gerekenler değildir. 
yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz, 
gün gelir hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir... 
kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki 
olağanüstü anıları ve olağanüstü kişileri yakalamak. 
bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa; 
hani şu karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarında rastladığımız, 
omzumuzun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boş verip 
'nasıl olsa ileride bir gün tekrar karşıma çıkar' dediğinizdir. 
oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir o; 
boş yere bu sokaklarda aranırsınız...

***

Benim de trafik ışıklarında rastlayıp, omzumun üzerinden şöyle bakıp da geçtiğim bir insan vardı. Onca sene sonra bir gün “o gün bugün” diyerek durdurdum onu. İyi ki yapmışım.

O dost bir gün bu zalim şehri terk etse bile
Yıldızı asla gömülmeyecek maziye…



14 Mayıs 2015 Perşembe

TBT ve Nostalji Aşkı

Instagram’da yeni bir moda var; adı “tbt” yani “Throw Back Thursday”

Her Perşembe günü geçmişten bir fotoğraf paylaşılıp eski günler yad ediliyor; o zamanlar şöyle güzeldi, böyle harikaydı şeklinde geçmişe öykünülüyor.



Bir zamandır içimdeki -özellikle doğum yaptıktan sonra coşmuş olan- nostalji aşkını düşünüyordum. Tbt modasını görünce bu konuda yalnız olmadığımı anladım.

Doğumdan sonraki ilk üç ayı oldukça zor geçirdim. Bebeğim önce emme problemi yaşadı, sonra gazı başladı, ardından kolik geldi, arkasından uyuyamamaya başladı derken hem fiziksel hem psikolojik olarak çöküş yaşadım. 55 gün boyunca gece gündüz demeden saat başı emzirmeler, emmediği vakitlerde uyumadığından yine gece gündüz demeden sürekli kucakta gezdirmeler beni epey hırpaladı.

Bebeğimin keyfini çıkarmayı bırakın, ciddi anlamda mutsuz bir insan oldum. O kadar ki, bebeğimi evdekilere bırakıp çok uzaklara kaçmak istediğim bile oldu. (Şu an işe başlayıp ondan ayrılacağım günü düşündükçe mutsuz oluyorum, o ayrı J)

Hepsi unutuluyor diyorlar ama o kadar emin değilim. Hayatımın en zor günleriydi.



Tüm bunlara rağmen, geçen gün telefonu elime alıp o zamanlardaki fotoğraflara bakarken kendimi “ah ne güzel günlerdi” derken yakaladım!

İnsan beyni çok ilginç çalışıyor. Ben kendimce bunun yaşamsal içgüdülerle (survival instinct) ilgili olduğuna kanaat getirdim. İnsan beyni bir şekilde kötü anıları siliyor ve böylece geçmişe baktığınızda genel olarak güzel anları anımsıyorsunuz. Tabii ki büyük travmaları hariç tutuyorum. Benim 55 günlük deneyimim de bir travma olduğundan hayatım boyunca unutabileceğimi sanmıyorum. Yine de ilginçtir ki şu an hafızamda o günlerin hafifletilmiş bir versiyonunu yaşatıyorum. Her ne kadar önüne geçmeye çalışsam da, bunu beynim yapıyor.

Dolayısıyla tbt modasını görünce nostalji aşkının bana özel bir şey olmadığını fark ettim. Bana sorarsanız biz anılarımızı olduklarından daha mutlu anımsıyoruz.

Bu bana şunu düşündürüyor. Acaba farkına varmadan mı yaşıyoruz? Belki de yaşarken mutlu olduğumuzun farkına varmıyor, ancak olayların dışına çıkıp baktığımızda aslına mutlu olmuş olduğumuzu anlıyoruz. Mindfulness dediğimiz kavram burada devreye giriyor. Her anı farkına vararak yaşamak…Her anın kıymetini bilmek… Ve böylece anlarımızın gerçekten de anılarımız kadar güzel olmasını sağlayabilmek!



Bunu yapabilirsek “Ah nerede o eski bayramlar” yerine “Bu bayram çok güzel geçiyor” diyebileceğimiz, “Gençlik günlerimiz çok güzeldi, bizden geçti artık” yerine “Yaş almak da çok keyifli” diyebileceğimiz günler yakındır diye düşünüyorum.

Şu an kafanızı kaldırın ve düşünün. Şükredin. Fark edin. Biliyorum bir sürü derdiniz var, biliyorum hayat çok stresli, ama bir düşünsenize; muhtemelen ileride bir gün o yazıyı okuduğum gün aslında ne kadar güzel bir günmüş diyeceksiniz. Siz iyisi mi bu anın kıymetini bilin. J


Sevgiyle…