5 Aralık 2014 Cuma

Anı Yaşamak mı Anı Anlamak mı?

Çok ufaktık tanıştığımızda.

Hatırlar mısın sevgilim, ICQ ve mIRC’ın hayatımızın önemli bir parçası olduğu yıllardı.

Bazı sesler vardı o döneme ait. ICQ açılırken çıkan vapur düdüğü, mesaj geldiğinde duyduğumuz “o-o” sesi, internete bağlanırken bilgisayarımızdan gelen kulak tırmalayan ses cümbüşü ve tabii ki hayatımızın fon müziği haline gelmiş Nirvana’dan “Come as you are”




Birbirimize karışık kaset doldurup hediye ettiğimiz, rüyalarımızda Converse ayakkabı gördüğümüz, en büyük derdimizin cool olmak olduğu yıllardı. 

O zamanlar nefret ettiğimiz tabirle birer ergendik ikimiz de.

Ben mIRC’ta bir kanalda “admin” olmuştum, havamdan geçinmiyordu. Okulda insanlardan uzak durmaya çalışan, misafir geldiğinde evde yokmuş numarası yapabilmek için tuvalete bile gitmeyen ben, sanal âlemde popüler olmanın keyfini çıkarıyordum.

Sonra sen geldin kanalıma. Hem kanalıma, hem hayatıma gelmişin meğer.

Sen de fark ettin mi sevgilim, insan hayatının dönüm noktası olan anları ancak çok sonraları geri dönüp baktığında anlayabiliyor.

Dedikleri gibi; hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılırmış.

Birbirini hiç görmemiş iki yabancı her akşam saatlerce sohbet ediyorduk. Ben bu sürede kanalla ilgilenmediğimden kanalı hacker’lar basmış, elimden admin’liğimi almışlardı. Umurumda değildi elbet. Ben ergen bir erkek çocuğuydum.

Bir yandan içimdeki ses beni yiyip bitiriyordu. Biliyordum sonsuza dek böyle gidemezdi; illa ki bir gün tanışmamız gerekecekti. En azından bunu sen isteyecektin.

Gel gör ki, uzun bir süre sen de istemedin.

Zaten ayrı şehirlerdeydik.

Birbirimize itiraf etmemiş olsak da, buluşmamak için ikimizin de ikna olduğu hoş bir bahaneydi bu.

Tam 1 sene sonra cesaretimi toplayıp yanına geldim. Ankara bir günlüğüne o dillere destan kış ayazına ara vermiş, pırıl pırıl bir güneşle karşılamıştı beni. Zaten pespembe olan taş yanakların, beklenmedik güneşin ve heyecanının etkisiyle al al olmuştu. Bütün gün üstlerimizde ince birer montla o park senin bu park benim gezdikten sonra seni ve ışıl ışıl parlayan gözlerini bırakıp İstanbul’a dönmüştüm.

Sonrasında her şey çok hızlı ilerledi.

ÖSS tercihlerinde ilk on sıraya birden İstanbul’daki okulları yazarak ilişkimizi farklı bir seviyeye taşımıştın. O zamanlar ikimiz de bunun farkında değildik elbet. Hayatımızda neden’lerin, niçin’lerin çok yer almadığı yıllardı.

Böylece 5 seneyi daha beraber -daha doğrusu dip dibe- geçirdik.

Aynı lise yıllarımızdaki gibi kendimiz dışında pek kimsecikler yoktu etrafımızda. Meğer bizi bir arada tutan yalnızlığımızı paylaşmakmış, yine çok sonraları görebildim.

Mezun olduğumuz gibi evlenelim gitsin demiştik. Zaten yıllardır aynı evi paylaşıyoruz, ne fark edecek…

Ne kadar da kolay alınmış bir karardı.

Serde gençlik var, insan üzerinde durmuyor.

****
Şimdi ilk tanıştığımızın üzerinden 15 yıl geçmiş sevgilim.

Ne ICQ kalmış, ne mIRC.

“Zurna” artık sadece bir müzik aleti.

Kurt Cobain ölmüş.

Converse desen, İstiklal Caddesi’nden Abdi İpekçi Caddesi’ne terfi etmiş.

Ben mi?

Bense hayatımı geriye sarmaya başladım.

Ve anlamaya…

Artık serde ne ergenlik kalmış, ne gençlik.

Yerini olgunluk almış da diyemem ama bir şey var işte… O şey belki de farkındalık sadece.

Şimdi biz bir yol ayrımındayız demeyi çok isterdim sevgilim, inan. Fakat görüyorum ki biz yollarımızı çoktan seçmişiz.

Yine geç kalmışım tespit etmekte.

“Carpe Diem” diyip duruyoruz ya, “Anı Yaşa”. Bence onun yerine “Anlı Anla” demeli. Bilerek yaşa, farkına vararak, anlayarak yaşa…



****

15 yıl önce aynı noktadan başladığımız yolculuğumuzda hep farklı yönleri seçmişiz. Kafamı kaldırıp baktığımda seni çok uzaklarda görüyorum şimdi. Varla yok arası solgun bir gölge gibi el sallıyorsun bana uzak diyarlardan. Yüzünü bile zor seçiyorum.


Seni kendime çekmeye çalışıyorum, sevgilim. Ama o kadar çok kavşak kaçırmışız ki… Yeni dünya kadar uzağız birbirimize.

Ne yapmalı şimdi sevgili, sen söyle bana.

Ne sen 15 sene önceki sensin, ne ben.

Hala yeni bir başlangıç yapma şansımız varken kullanmalı mı? Yoksa birbirimize seslerimizi duyurmaya çabalayarak bir ömür geçirmeli mi? Sesimizi duyursak da anlayabilecek miyiz birbirimizi?

Peki ya ellerimiz? Uzaklardan birbirimize uzattığımız ellerimiz kavuşabilir mi? Kavuşsa da tutkuyla tutabilir mi birbirini dersin? Yoksa bir ömür boyu tutkudan da mı vazgeçeceğiz?

Biliyor musun sevgilim… Sen kucağıma yattığında saçlarını okşarken ateş almıyor ellerimi, sana sarılmak yakmıyor bedenimi. Dudaklarını ısırırcasına öpmedim bir kez bile olsun, canın acımasın diye.

Seni kendime çekmeyi başarsam bile, biliyorum ki gizli dünyamdaki hayallerimin başrol oyuncusu asla sen olmayacaksın. Üstünü parçalayıp soyacağım, dudaklarını koparırcasına öpeceğim kişi sen değilsin. Bu hayalin içine seni yerleştirme fikri bile utandırıyor beni, hatta kendimden iğrendiriyor.

Senelerdir kendime itiraf edememiştim ama artık biliyorum, çocuğum gibi seviyorum seni.

Dedim ya, çok ufaktık tanıştığımızda. Sen tek başına ayakta durmaktan korkan bir kız çocuğu olarak kaldın hep, bir sevgiliden çok güçlü bir babaydı aradığın. Bense babasız büyüdüğümden bu role soyunmaya pek hevesliymişim meğer.

Ve böylece birbirimizin pek çok şeyi olabilecekken, farkına varmadan baba-kız olduk sevgilim.

****

İşte tam da bu yüzden ayrılamayacağımızı içten içe biliyorum… Bir baba çocuğunu nasıl terk edemezse ben de terk edemeyeceğim seni.

Dünyaya yeni gelmiş bir bebek hayatta kalmak için nasıl çaresiz bakıyorsa annesinin gözlerinin içine, o bakışları hissediyorum gözbebeklerinde.

Elimi tut ve yamacıma gel sevgilim. Güzel yüzünü göreyim, yumuşak, sıcacık avuç içlerini hissedeyim ellerimde. Göğsüme yat ve o ilk tanışmamızdaki şarkıya kulak verelim. Bu sefer bambaşka hislerle…

Come as you are, as you were
As I want you to be
As a friend
As a friend

Biliyorum ki, içimdeki ses peşimi bırakmayacak hiçbir zaman. Emin misin diyecek bana sürekli. Susturacağım. Daha iyisi bana bir gömlek büyük diyeceğim ona. Değişiklik yapmak için çok geç diyeceğim. İnsan çocuğunu terk edebilir mi? diyeceğim.


Gel, baba-kız yolumuza devam edelim sevgilim. Ne de olsa Ateşli sevişmeler sadece filmlerde olur!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder