19 Kasım 2014 Çarşamba

İnternet Anneleri

Küçüklüğümden beri insanların hayatları ilgimi çekmiştir. Magazin boyutundan ziyade nasıl bir hayatları var, neyi neden yapıyorlar gibi konuları merak eder ve anlamlandırmaya çalışırım. Takdir edersiniz ki bu çoğu zaman boş bir çaba oluyor. Neden belli şekillerde davrandığımızın altında öyle karmaşık bir sistem var ki, başkalarını bırakın kendimiz için bile bu soruları doğru cevaplayabildiğimizden emin değilim.

Yine de merak işte… O kadar güçlü bir duygu ki insan önüne geçemiyor. Çocukken içini açıp bir daha birleştiremediğimiz radyolar gibi. Doğru sebepleri bulamayacağımı bilsem de elimde değil, sorgulamak zorundayım.

Sosyal medya sayesinde bu oyunu eskisine göre çok daha kolay oynayabiliyorum; çünkü özel hayatını binlerce kişiye açmaya hevesli pek çok insan var.

Asıl şaşırtıcı olan ise, bu hayatları çılgınlık derecesinde yakından takip eden bir o kadar daha insan olması.

Erken doğum riski nedeniyle zorunlu yatak istirahati verildiğinden vaktim boldu. Şu takipçi listemi biraz değiştireyim de havam değişsin derken kendimi İnstagram annelerinin dünyasında buldum. Aman tanrım! Ben neler kaçırıyormuşum!


10.000-20.000 arası takipçisi olan ve bir fotoğrafı 500-1000 arasında like alan hesaplardan bahsediyorum. İnanılır gibi değil.

Bunun neresi şaşırtıcı diyebilirsiniz. 1000’den fazla like alan binlerce hesap var. Var tabii ki… Fakat hiçbiri o kadar beğeniyi kendi yavrusunun yoğurt yeme fotoğrafıyla almıyor!

O gün bugündür kendime sorup duruyorum. Bir insan neden hiç tanımadığı bir insanın bebeğinin yoğurt yeme fotoğrafını beğenir? Ve tam 999 kişi daha bunu yapar?

Bir akım falan olmalı… Ya da sahte hesap… İlk etapta aklıma başka mantıklı açıklama gelmiyor.

Sonra fotoğraflara yapılan yorumlara bakıyorum. Bunlar sahte hesap olamaz.

“Merhaba X Hanım, ne kadar zarif ve güzelsiniz. Doğum kilolarınızı nasıl verdiniz? Bende 10 kilo kaldı. Vallahi bravo!”

“Merhaba X Hanım, çocuğunuzun hayranıyım. En büyük zevkim akşamları instagram’a girip onun fotoğraf ve video’larını izlemek. Hatta oğlum da ona bayılıyor.”

“Çocuğunuzun üzerindeki kaban nereden acaba?”

“Ayakkabılarınız ve çantanız ne kadar uyumlu. Nereden aldınız acaba?”

“Arka planda duran tabak ne kadar şeker. Nereden aldınız acaba?” (Arka planda duruyor dediği tabağı fark edebilmem için fotoğrafı uzun bir süre daha incelemem gerekti. Ne göz varmış arkadaş…)

Emin olabilirsiniz bunlar gerçek yorumlar.

Dahası da var.

“Sizce çocuğuma uyku eğitimi vermeli miyim?”

“Sizce çocuğumu kundaklamalı mıyım?”

Hoppalaaaa…

Aklım almadı. İnat ettim, daha çok anne takip ettim, daha çok yorum okudum.

Bunları düşünürken televizyonda bir reklama rastladım. Mustafa Sandal son derece lüks bir arabaya biniyor, yeşillikler içinde kaymak gibi bir yolda arabasını sürüyor ve ihtişamlı bir villanın önüne park ediyor. Arabadan çıkıyor, bahçede onu bekleyen dünya güzeli karısını öpüyor. Sonunda bir konut projesinin reklamı olduğunu anlıyoruz.


Biz bu reklamları severek izliyoruz; çünkü bize sadece o konutu değil, o hayatı vadediyorlar. Ve bizler o hayata sahip olma fikrine bayılıyoruz.

Benzer şekilde izlenme rekorları kıran birkaç diziyi düşünelim. İkinci Bahar, Asmalı Konak, Yaprak Dökümü, Öyle Bir Geçer Zaman Ki… Tümünün senaryosu birbirine sımsıkı bağlı güçlü bir aile teması üzerine kurulu. Ali Haydar Usta, Seymen Ağa, Ali Rıza Bey, Cemile Hanım… Hepsinin yegâne çabası ailelerini bir arada tutmak.

Çoğumuzun ailesi birbirine yamuk yapanlarla dolu olsa da, toplumumuzun en önemli değerlerinden biri aile. Bu dizileri de -tıpkı reklamda olduğu gibi- bize sahip olmak istediğimiz hayatı sundukları için severek izliyoruz.



1000 like’ın sebebi de burada yatıyor belki.

2 göz evlerimizde, bir yandan bütün gece uyumamış bebeğimizi pışpışlayıp bir yandan yorgunluktan zor kalkan kollarımızla saçlarımızı toplamaya çalışırken, bir odada dağ gibi ütümüz, öteki odada fişe takılı süpürgemiz bekleyedursun, internet başına geçip hayal ettiğimiz hayatı yaşayan anneleri görmek bize iyi geliyor.

Biz böyle bir rutin içindeyken İnstagram annemiz mükemmel bebeğini saat 8’de uykusundan uyandırıyor, uzun bir duş aldıktan sonra hashtag’te belirttiği bakım kremini sürüyor, saçlarına maşa yapıyor, skinny pantolon üzerine tuniğini giyiyor, bir koluna uzun şık çizmeleriyle uyumlu çantasını, diğer koluna üzerindeki tunikle bir örnek giyinmiş kızını takıyor, asansörde bir selfie çektikten sonra bir poz da arabasının direksiyonunda veriyor.



Sonra gelsin like’lar, gelsin yorumlar

“Duş almaya nasıl vakit buluyorsunuz?”

“Maşayı evde kendiniz mi yapıyorsunuz yoksa kuaföre mi gidiyorsunuz?”

“Kızınızla uyumlu kazağınıza bayıldım. Nereden acaba?”

“Çok zarif ve güzelsiniz. Size hayranım. Bir yandan çocuk bir yandan bu kadar bakım, bravo vallahi”

Gördüğüm en bomba yorum da şu oldu: “Arabanızın markası ne acaba?”

Sahip olmak istediğimiz değerleri ve hayat kırıntılarını taşıyan her şeyi izlemeyi seviyoruz. Bir parça hayalperestlik, bir parça iyimserlik, bir parça imrenme, bir parça hırs…

Tüm bu duyguları bir arada yöneten biz kadınların dünyası inanın ki çok karışık...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder