Dünya
değişirken ilişkiler konusundaki algılar da değişiyor.
Yalnız
yaşamak, önceleri evlenmemiş olmanın
bir sonucu olarak görülürken, artık bir
tercih olarak önümüze çıkmaya başladı.
Artık spor
salonları kendine daha çok vakit ayırabilen bekârlarla dolu, 1+1 evler revaçta,
tek başına yurtdışına seyahat edenlerin sayısı artıyor.
Bir önceki
akşam telefonda konuştuğumuz arkadaşımızın sabahın köründe paylaştığı, üzerine ince
bir tabaka reçel sürülmüş kruvasan fotoğrafı artık Google görsellerinden değil
bizzat gerçek hayattan geliyor. Bir diğer deyişle “Aklıma esti. Cumartesi
sabahı atladım uçağa Paris’e gittim şekerim” efsanesi gerçek oluyor.
İlişkisi
olanlar için ise durum tam olarak da böyle olmayabilir...
Gözlemlediğim
önemli değişimlerden bir diğeri de yalnız yaşamayı tercih edenlerin zamanlarını
eskiye göre çok daha farklı ve kaliteli değerlendiriyor olmaları. Düşünüyorlar,
yenileniyorlar, kendilerini yeniden keşfediyorlar. Kimi tiyatro kursuna
başlıyor, kimi iron-man olmaya karar veriyor, kimi nefes terapisti oluyor, kimi
ise içindeki ressamla tanışıyor.
Önceleri bir birliktelik içinde olanlar bekârlara caka satarken, şimdilerde tam tersi; anlayacağınız neredeyse bir ilişki içinde olduğumuz için üzüleceğiz!
Öte yandan,
bakıyorum da bekâr hayatının sunduğu tüm bu güzelliklere rağmen günün sonunda çoğumuz
hâlâ bir ilişkiye sahip olmayı tercih ediyoruz.
Neden mi?
Önceleri
olsa aşk, tutku, hayatı paylaşma isteği diye sıralamaya başlardım.
Fakat dünya
dönüyor ve bu nedenler de değişiyor.
Günümüzde pek
çok kişinin sınıf atlamak, sosyal statü sahibi olmak için evlendiğini gözlemliyorum.
Bunu nerden
mi çıkarıyorum? Açıklayayım.
Sizlerin de
fark ettiğinden şüphem yok. Günümüzde evlilik süreci inanılmaz bir ihtişama nail
oldu.
Bir defa çiftlerin
geçtiği tüm aşamaları sosyal medya üzerinden takip ediyoruz. Hatta takip etmekten
öte paylaşımlarına maruz kalıyoruz.
Evlilik
teklifi yapıldığı an çiftimizin adına bir hashtag oluşturuluyor ve biliyoruz ki
en azından balayından döndükleri güne dek bu hashtag hayatımızın bir parçası
olacak.
Paylaşımlar
tektaşa yakın plan bir çekimle başlıyor, söz günü kurdele kesim anından bir
kareyle devam ediyor. Ardından nişan seremonisinden taze gelin mahcupluğunda ama
aynı zamanda hedefe yaklaşmanın verdiği özgüveni içeren bir poz görüyoruz.
Her birimiz
Osmanlı Hanedanı’na yaraşır birer sultan olduğumuzdan müstakbel gelinimizin kına
gecesinde ihtişamlı kaftanlar giyip, kayınvalidenin hediyesi pırlanta takımları
takarak altın varaklı bir tahta oturduğu pozu görünce şaşırmıyoruz.
Hatta aynı
gece tkaftanını çıkarıp kısacık beyaz mini elbisesini çektiğinde,
tacını çıkarıp beyaz bir duvak taktığında ve bu halde piste muhteşem bir dönüş
yaparak Black Eyed Peas eşliğinde dans etmeye başladığında da şaşırmıyoruz.
Çiftimizin paylaşımları
düğünde piste gelen shot’ların ve parti şapkaları-gözlükleri takmış gençlerin
kendinden geçmiş fotoğraflarıyla son hız devam ediyor.
Balayında Maldivler’e
gitmeyeni taşladıklarından; okyanus, palmiye, köpek balığı gibi unsurlar içeren
Uzakdoğu temalı paylaşımları da gördükten sonra takipçiler olarak derin bir
nefes alıyor; hele ki Sabiha Gökçen Havaalanı’ndaki check-in’leri gördükten
sonra derin bir iç huzura kavuşuyoruz.
Tebrikler. Tüm gerekli aşamalardan
geçerek evlendiniz ve elimde tuttuğum bu safi altından yapılma sosyal statüye
hak kazandınız.
Bonus kazanmak isterseniz evliliğin
ilk dönemleriyle ilgili manuel’i ekte bulabilirsiniz: Bir adet hanımın yaptığı
etli nohut yemek fotoğrafı, bir adet yeni yuvanızda patlamış mısır ve DVD qeyfi
fotoğrafı, bir adet diğer evli arkadaşların evde ağırlanmasına ait video, baş
başa yapılan yurtdışı seyahatlerine ait anılar ve fotoğraflar (sayı sınırı yok),
ödülünüzü daha da kalıcı kılmak isterseniz tercihen rahime düştüğü
andan başlayan hamilelik fotoğrafları...
Biz başa
dönelim… Amacımız bir ilişki sahibi olmak ve hayatı paylaşmaktı.
Acaba bu
süre içerisinde takipçilerimizle paylaştığımız kadar şeyi eşimizle de paylaştık
mı?
Bir ömür
devam ettirmeye söz verdiğimiz ilişkimiz için neler yaptık?
Birbirimizi
tanımak yerine, birbirimizi başka insanlara tanıtmakla uğraştık.
Ve tüm
bunlar bitip gerçek hayata, gerçek hislerimize döndüğümüzde bu insanı hiç tanımamış
olduğumuzu fark ettik.
Belki de bazılarımız
en başa, sıfır noktasına döndük.
Belki de bazılarımız
tekrardan yalnız yaşamayı tercih ettik.
Belki de
bazılarımız kendimizi bir Cumartesi sabahı Paris’te tek başımıza espresso’muzu
yudumlarken bulduk: #benneyaptım?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder