Bir yazımda kadınlara yüklenen rollerin yetişkin
hayatlarımızı nasıl yönettiğinden bahsetmiştim.
Yazıma gelen görüşlerden biri aynı şeyin erkekler için de
geçerli olduğuydu.
Cemal Süreya’nın bu şiirine rast gelince üzerinde biraz düşünmek istedim.
Nasıl biz kadınlardan iyi bir eş, anne, arkadaş, evlat, iş
kadını olmamız bekleniyorsa erkeklerden de benzer şeyler beklenmiyor mu?
Baksanıza Cemal Süreya bile kabullenmiş rollerini: sevgili,
eş, baba, ağabey, arkadaş.
Liste hayli kalabalık.
Hatta bizimkinden pek aşağı kalır yanı yok.
Kadın olsun, erkek olsun, hepimize biçilmiş kaftanlar var.
Sahneye onlarla çıkmak, kendi kaftanımızı dikmek ya da anadan
doğma fırlamak… Tercih bizim.
Nasıl bir kadın hepsini bir arada götüremediğinde herhangi
bir rolünden vazgeçme özgürlüğüne sahipse, erkek de dayanamayacağı noktada pes
etme özgürlüğüne sahip olmalı.
Ben bu konuda biraz katıyım sanırım. Kadınların yükü çok
fazla olduğundan taşıyamadığı noktada herhangi birini indirip yoluna devam etme
lüksüne sahip olmalı diye düşünürdüm. Buna hala inanıyorum; fakat sanırım erkekleri
bu lüksten mahrum tutmak çok da haklı olmuyor.
Birbirimize bu özgürlüğü tanımadığımız sürece tek yaptığımız
bir beden büyük kıyafetler giyinip, oramızı buramızı çekiştirerek üstümüze
oturtmaya çalışmak ve bu esnasında karşımızdakiyle
hayatı paylaşmayı unutmak olur.
Bir hayatı paylaşmak, bir bebeği paylaşmak, duyguları,
tecrübeleri paylaşmak, yemeği ve emeği paylaşmak… Bana sorarsanız, paylaşmayı
unutmak yaşamayı unutmakla eş olsa gerek.
İşte bu yüzden özgür bırakmalı birbirini. Bırakmalı ki
denesin, çıkarsın, tekrar giysin, aynada bir kez daha baksın, belki bir süre kullanıp sonra iade etsin… Ama emin olsun, ne yapmak istediğinden. Emin olsun ki
paylaşmayı unutmasın. Emin olsun ki yaşamayı unutmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder