17 Kasım 2014 Pazartesi

Paylaşmak-Yaşamak



Bir yazımda kadınlara yüklenen rollerin yetişkin hayatlarımızı nasıl yönettiğinden bahsetmiştim.

Yazıma gelen görüşlerden biri aynı şeyin erkekler için de geçerli olduğuydu.

Cemal Süreya’nın bu şiirine rast gelince üzerinde biraz düşünmek istedim.

Nasıl biz kadınlardan iyi bir eş, anne, arkadaş, evlat, iş kadını olmamız bekleniyorsa erkeklerden de benzer şeyler beklenmiyor mu?

Baksanıza Cemal Süreya bile kabullenmiş rollerini: sevgili, eş, baba, ağabey, arkadaş.

Liste hayli kalabalık.

Hatta bizimkinden pek aşağı kalır yanı yok.

Kadın olsun, erkek olsun, hepimize biçilmiş kaftanlar var.

Sahneye onlarla çıkmak, kendi kaftanımızı dikmek ya da anadan doğma fırlamak… Tercih bizim.

Nasıl bir kadın hepsini bir arada götüremediğinde herhangi bir rolünden vazgeçme özgürlüğüne sahipse, erkek de dayanamayacağı noktada pes etme özgürlüğüne sahip olmalı.

Ben bu konuda biraz katıyım sanırım. Kadınların yükü çok fazla olduğundan taşıyamadığı noktada herhangi birini indirip yoluna devam etme lüksüne sahip olmalı diye düşünürdüm. Buna hala inanıyorum; fakat sanırım erkekleri bu lüksten mahrum tutmak çok da haklı olmuyor.  

Birbirimize bu özgürlüğü tanımadığımız sürece tek yaptığımız bir beden büyük kıyafetler giyinip, oramızı buramızı çekiştirerek üstümüze oturtmaya çalışmak ve bu esnasında karşımızdakiyle hayatı paylaşmayı unutmak olur.

Bir hayatı paylaşmak, bir bebeği paylaşmak, duyguları, tecrübeleri paylaşmak, yemeği ve emeği paylaşmak… Bana sorarsanız, paylaşmayı unutmak yaşamayı unutmakla eş olsa gerek.

İşte bu yüzden özgür bırakmalı birbirini. Bırakmalı ki denesin, çıkarsın, tekrar giysin, aynada bir kez daha baksın, belki bir süre kullanıp sonra iade etsin… Ama emin olsun, ne yapmak istediğinden. Emin olsun ki paylaşmayı unutmasın. Emin olsun ki yaşamayı unutmasın.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder