15 Kasım 2014 Cumartesi

Pretty Hurts (Güzellik Acıtır)

Yetişkinlere soruyorlar: “Vücudunuzda nerenizi değiştirmek isterdiniz?”

 - Kulaklarım çok büyük
 - Cildim sivilceli
 - Doğum sonrası çatlaklarımı sevmiyorum
 - Alnım fazla geniş
 - Keşke daha büyük gözlerim olsa

Aynı soruyu çocuklara yöneltiyorlar

 - Denizkızı kuyruğum olsun isterdim
 - Çita kadar güçlü bacaklar
 - Bilmem… ben vücudumu seviyorum

Bana sorulsa ben de bülbül gibi şakımaya başlardım. Biraz boyu uzatalım, kalçaları törpüleyelim, üst bacağı hafif incelttik mi… dur dur, gözleri de açalım büyük dursun…

Sonra düşünüyorum. Bu değişiklikleri yapsam ben, ben olacak mıyım?

Bunları düşünürken aklıma Rene Zellweger’in son hali geliyor. Kendisi yukarıda bahsettiğim benzeri bir sürecin kurbanı olsa gerek. Yanaktaki yağları alalım, burunu biraz daraltalım… Tamaaam… Alnı da azıcık botox’ladık mıydı… derken kendisi olmaktan tamamıyla çıkmış.



Zellweger yeni halinden memnun olduğunu söylese de, ben kendinden tanınmaz hale gelecek kadar uzaklaşmanın çok acı olduğunu düşünüyorum.

Aslında ara sıra kendinden ruhen uzaklaşmak sağlıklıdır. Nefes alırsın, silkinirsin, algılar açılır. Şahsen ben  bunu sık sık yapıyorum. (Sizde böyle bir durum yoksa korkmayın, anormal değilsiniz. Ben bu git-gelleri İkizler burcu olmama, biraz da fazla hayalci kişiliğime borçluyum.)

Fiziksel uzaklaşma ise kulağa oldukça korkutucu geliyor.

İzleyenler bilir, bir zamanların efsanevi dizisi vardı: Nip-Tuck. Sınırlarda gezinen bir senaryoya sahipti. Bir fırsatım olsa dizinin senaristlerine tek bir sorum olur: “Çok affedersiniz ama bu neyin kafası?” Onlara en yakın gördüğüm kafayı gerek konuşmaları gerekse inanılmaz şarkı sözlerinden Yıldız Tilbe’de gözlemliyorum.




Gerçi çok beğensem de diziyi sonuna kadar izleyemedim. Güzelim Julia’nın cüce kardeşimizle yatak sahnesini gördükten sonra sanırım yapamayacağım diyerek diziye erkenden veda etmek durumunda 
kalmıştım.

Bu dizide kendi isteğiyle kendinden fiziksel olarak uzaklaşma olgusu oldukça derinlemesine işleniyordu. Kadın-erkek fark etmeden insanlar bazen ellerinde bir fotoğraf, bazen sadece kafalarında bir hayalle McNamara-Troy ofisinden içeri adım atıyorlar ve görüşme hep aynı cümleyle başlıyordu: “Tell me what you don’t like about yourself”

Peki ne oluyor da çocukken “değiştirmek istediğim bir şeyim yok” noktasından yola çıkıp kendimizi McNamara-Troy ofislerinde buluyoruz? Ne oluyor da sıcacık gülümsemesiyle içimizi ısıtan Rene Zellweger olabildiğine sıradan bir kadın görünümüne dönüşüyor? Hem de kendi isteğiyle…

Bunları düşünürken yine Nip-Tuck’a dönüyorum. Dizinin ikinci sezonuna fiziksel güzelliğin şeytani olduğuna inanan ve bu yüzden onu dünya üzerinden silmeye kendini adamış bir karakter giriyor: “The Carver”. Carver, kurbanlarının dudaklarının kenarlarına iki uzun çizgi kazıyarak yüzlerine hiç silinmeyecek acı bir tebessüm yerleştiriyor ve her seferinde kulaklarına fısıldıyor: “Beauty is a curse on the world. It keeps us from seeing who the real monsters are.”



Güzellik olgusunun üzerimize bir lanet gibi çöktüğüne katılıyorum. Ne yazık ki dünyada tek tip bir güzellik algısı var ve insanlar bu kalıba girmek için o kadar hevesliler ki, uğruna kendileri olmaktan bile vazgeçebiliyorlar.

Güzellik olgusu dinamik, çağa ayak uyduruyor, her geçen gün evrimleşiyor ve değişiyor. Bir ara skinny olmak, sarışın olmaktı. Şimdilerde mükemmel büyüklükte kalçalara sahip olmaya dönüştü. Kimbilir birkaç yıl sonra yeni tanım ne olacak…

Güzelliğin yeni tanımı ne olursa olsun odağında hep tek tipleşme olacak.

Özgünlük yerine olağanlaşmayı ödüllendirdiğimiz sürece güzellik olgusu dünyamızı ve bazılarımızın hayatını yönetmeye devam edecek gözüküyor.


Bu yazıyı dünyadaki mevcut güzellik olgusunun mimarlarından biri olan Beyonce’nin yeni albümündeki “Pretty Hurts” şarkısıyla sonlandırmak istedim. Sizi bilmem ama ben bu sözleri Beyonce’nin acı bir haykırışı olarak yorumluyorum.

Pretty hurts
We shine the light on whatever's worst
Perfection is a disease of a nation[...]
Tryna fix something
But you can't fix what you can't see
It’s the soul that needs surgery


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder