25 Eylül 2010 Cumartesi

Kaputaş vs Ölüdeniz




Son 4 senedir her yaz 3-4 günlüğüne de olsa Ölüdeniz’e gider oldum. Bir deniz-sever olarak tatilde en önem verdiğim şey denizin güzel olması. Zaten yemeklere, otel odalarına ve konfora daha çok önem veriyor olsam Ölüdeniz’e bir daha gitmezdim! Tamamen bir İngiliz kasabasına dönüşmüş olan bu beldede Türkler için neredeyse hiçbir şey yok. Tüm yemekler, içecekler, eğlenceler İngilizler düşünülerek yapılmış.

Sabah kahvaltı etmek isteseniz, her yerde meşhur “English Breakfast”. Türk kahvaltı kültürüne o kadar ters ki, isteseniz bile yiyemezsiniz. Kahvaltı ardından akşama kadar bira içiyorlar. Akşamları ise sadece et-tavuk-balık ve tabii ki tanında kızarmış patates yiyorlar. Damak tadıma bundan daha uzak bir mönü bilmiyorum!

Akşam eğlencesi deseniz İngilizler öyle dans etmekten falan hoşlanmıyor. Barda oturup bira ya da kokteyl içip sohbet ediyorlar. Otellerine gelirsek, fiyat-performans eğrisinin altlarında olduklarını söyleyebilirim.

Ama ben tüm bunlara rağmen azimle her sene Ölüdeniz’e gidiyorum. Neden? Tabii ki deniz!! Lagun doğal tabiat parkı haline getirilmiş. Bu nedenle doğayla içiçesiniz. Ardınızda ağaçlar, yeşillikler, önünüzde masmavi bir deniz. Yemek yerken yanınızda ördekler, horozlar… Ayırca giriş ve şemsiye-şezlong paralı olduğundan fazla kalabalık olmuyor. Bu nedenle lagun temiz tutulabiliyor. Lagun’a motorlu araçların girmesi de yasaklanmış.

Bu sene geleneksel Ölüdeniz ziyaretimi yapmadan önce Kaş’a da gittim. Kaş için ayrı bir post hazırlayacağım çünkü şu ana kadar gittiğim en keyifli tatil mekanıydı.

Fakat önce biraz Kaputaş’tan söz etmek istiyorum. 2010 yılının en seksi plajı kabul edilen bu plaja büyük bir merakla gittim. Gerçekten denizi rengi çok güzeldi. Fakat deniz çok dalgalı olduğundan en fazla 10 dakika girebiliyorsunuz ve doyasıya yüzemiyorsunuz. Etrafta hiçbir tesis olmadığından mayonuz kuruduğu gibi sıcaktan yanmaya başlıyorsunuz. Susasanız, karnınız acıksa çare yok! Dolayısıyla denizi izleyip, bir dalıp çıkıp keyfine varamadan mecburen ayrılıyorsunuz. Tabii bir de, gelirken indiğiniz 192 basamağı geri çıkıyorsunuz!

Kaputaş’ın çok methedilen rengi güzeldi evet ama ben deniz olarak tercihimi Ölüdeniz’den yana kullanıyorum. Deniz dışındaki herşey için, tabii ki Kaş..!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder